Şeref Bey Stadyumu'nda, Beşiktaş ile Galatasaray karşı karşıya geldi. Galatasaray avantajlı gelmişti Dolmabahçe'ye. Beşiktaş'ın ise kaybetme gibi bir lüksü yoktu. Kaybetttiği takdirde, lige havlu atacak, kazandığı takdirde ise, rakibinin ensesine yapışacaktı puan cetvelinde.
Beşiktaş'ın yoğun baskısı, direkten dönen ve çizgi üzerinden çıkarılan toplarla geçti ilk 45 dakika. İkinci yarıda ise karşılıklı atılan iki gol, maçın skorunu tayin etti... 1-1.

Aslına bakılırsa bu grup ve onlara eşlik eden bir tutam taraftar daha, maç öncesinde Arda'ya ve onun sevgilisi Sinem Kobal'a da yakışıksız sözler sarfettiler. Selena bestesini kendi sözleri ile harmanlayarak, ekşi bir tat yarattılar.
Beşiktaşlılık diyoruz... Diyoruz da, sanırım artık onun ne olduğunu unutuyoruz. Unutuyoruz diyorum, çünkü bu hepimizin suçu. Hem bunu yapanların, hem de buna izin verenlerin suçudur bu olay.


Bazı arkadaşlarım diyorlar ki; Galatasaraylılara az bile! Evet, ben de hiç haz etmem Galatasaray'dan. Beşiktaş'ımın şampiyonluklarını masa başı işleri ile çalan, her türlü deşifre olduğu halde bunu hala utanmadan inkar eden Galatasaray'ı sevmem... Tek suçu, Ali Sami Yen stadyumu önündeki durakta otobüs bekleyen Mühendis Oktay'ı, 25-30 kişi toplanıp linç eden Galatasaray'ı sevmem, sevemem!
Ancak!

Beşiktaş tribünü günden güne değişiyor, çehre değiştiriyor. Beşiktaşlıyı, Beşiktaşlı yapan, onu diğerlerinden farklı kılan değerler, bir bir unutulmaya yüz tutuyor. İşte esas tehlike bu. Çirkinliklere çirkinlikle karşılık vermek bizim adetimiz değildi. Maalesef öyle olmak üzere... Beşiktaş tribünü, kendine bir an önce gelmezse, ipin ucu kaçacak ve "diğerleri"nden bir farkımız kalmayacak.
Uyanın! Lütfen!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder