14 Şubat 2010 Pazar

Antep'in Ardından...

Oysa, ne ümitlerle gidilmişti Antep'e...

Geçen hafta takım, Gençlerbirliği'ne 4 atmış, özgüven tavan yapmıştı. Son yıllardaki istatistikler de, bu özgüveni destekler nitelikteydi. Beşiktaş, tam 7 yıldır, Antep'e, Antep'te kaybetmemişti. Son yıllarda, deplasman olmaktan çıkmıştı Antep.

Taraftar istemese de, kongre stresi de arkada bırakılmış, yeni (aslında süregelen) bir sayfa açılmıştı. Delgado'nun bu yıl takımda oynamayacağı kesinleşince, Tabata da kafa olarak rahatlamış görünüyordu. Gençlerbirliği maçında bu düşünceleri destekler nitelikte hareketleri, bir de şık golü vardı. İşte, bu denli pozitif gelişmeleri cebine koyarak gitmişti Beşiktaş, Gaziantep'e... 


Ancak bütün bunların, koca bir yalandan ibaret olduğu, başlama vuruşu ile gözler önüne serilmeye başlandı. Sanki maç, Kamil Ocak'ta değil, İnönü'deydi... Ve sanki beyaz formalılar Antep, kırmızı formalılar Beşiktaşlı futbolculardı. Antep, akın üstüne akın geliştiriyor, Beşiktaş'ın üzerine üzerine gelmekten hiç çekinmiyordu. Nitekim, istedikleri golü de erken dakikalarda buluverdiler Antepli futbolcular... Tüm bunlar olurken Beşiktaş formalı adamlar, durumun pek farkında değillerdi. Maçtan 1-2 gün önce  hesaplarına yatan, toplamda 5 milyon Euro'nun etkisi altına idiler sanki. Normal şartlarda para, futbolcularda doping etkisi yaratır değil mi? Bu kez öyle değildi durum. Beşiktaş forması giyen adamlar bu paranın varlığından rahatsız olmuş gibiydi...


Gollerinin dışında, Antep için söylenebilecek tek şey, maç boyunca sahanın hakimi olup, Beşiktaş'ı çaresiz duruma getirmesiydi. Buldukları iki gol dışında, Beşiktaş kale direğinden dönen iki top, ve Rüştü'nün üstün çabaları olmasa ağlarla buluşması işten bile olmayan üç top daha vardı. Melekler, Beşiktaş'ı korumuyor olsa, takım o akşam, o sahadan beş ya da altı gol yeyip dönebilirdi.

Peki sorun neydi?

Beyin jimnastiği yapalım...

- Beşiktaş, Gençlerbirliği maçında iyi futbol oynamamıştı aslında. Atılan dört gol, sadece gözünü boyamıştı insanların.

- Gençlerbirliği maçında, Beşiktaş tribünleri, tepki vermek yerine, gelen dört gol sayesinde tribünde halay çekmeyi ve bir sonraki hafta karşılaşacağı Galatasaray'a küfür etmeyi tercih etmişti.

- Geçtiğimiz hafta içinde anjiyo olan Mustafa Denizli, doktorların "dinlen" tavsiyesine uymayıp, takımın başına beklenenden çok daha erken döndü. Ancak pek mecali olmadığından, maçta da kulübeden pek çıkamayıp, ağrıları ile mücadele etti.

- Denizli'nin bu hali, sahadaki futbolcuya yansıdı. Takımı ateşleyemeyen Denizli, saha içinde de takımı ateşleyecek birini bulamayınca, kötü sonuç kaçınılmaz oldu. 


Aslında sonuçtan çok, koskoca Beşiktaş'ın, doksan dakika boyunca saha içinde ne yaptığı sorusu daha da önem kazandı maçın ardından. Geçen yılın çifte kupalı şampiyonundan eser yoktu. Tam anlamıyla bir yokluk ve ruhsuzluk durumu etkindi takım üzerinde. Bunların nedenlerinin acilen bulunup, çözüme kavuşturulması gerekiyor. Aksi takdirde Beşiktaş'ı çok daha kötü günler bekliyor olabilir.


Gelecek hafta Galatasaray karşısında, çok ciddi bir sınav verilecek. Alınacak olağan bir kötü netice, Mustafa Denizli'nin, Beşiktaş kariyerine son verebilir. Kovulur demiyorum, ancak muhtemelen sağlık problemlerini gerekçe göstererek istifasını sunacaktır hoca.


Gelecek günler, neleri getirecek, bekleyip görelim.

Hiç yorum yok: