22 Şubat 2010 Pazartesi

DERBİ, SELENA VE TEHLİKE ALTINDAKİ DEĞERLER

2010, ilk derbisini geride bıraktı dün gece...


Şeref Bey Stadyumu'nda, Beşiktaş ile Galatasaray karşı karşıya geldi. Galatasaray avantajlı gelmişti Dolmabahçe'ye. Beşiktaş'ın ise kaybetme gibi bir lüksü yoktu. Kaybetttiği takdirde, lige havlu atacak, kazandığı takdirde ise, rakibinin ensesine yapışacaktı puan cetvelinde.


Beşiktaş'ın yoğun baskısı, direkten dönen ve çizgi üzerinden çıkarılan toplarla geçti ilk 45 dakika. İkinci yarıda ise karşılıklı atılan iki gol, maçın skorunu tayin etti... 1-1.


Lakin, maçın önüne geçen bir durum yaşandı maç sonrası. Şeref Bey Stadyumu'ndan istediklerini alan Galatasaraylı taraftarlar, bizim şu meşhur "Yıldırım Demirören Yeter" tezahüratını söylemeye başladı. Asıl kriz de böyle başladı işte... Rakip takım taraftarı tribününe yakın olan bir grup, Galatasaray'ın efsane isimleri Ali Sami Yen ve Metin Oktay'a, umarsızca, dümdüz küfüre başladılar.


Aslına bakılırsa bu grup ve onlara eşlik eden bir tutam taraftar daha, maç öncesinde Arda'ya ve onun sevgilisi Sinem Kobal'a da yakışıksız sözler sarfettiler. Selena bestesini kendi sözleri ile harmanlayarak, ekşi bir tat yarattılar.


Beşiktaşlılık diyoruz... Diyoruz da, sanırım artık onun ne olduğunu unutuyoruz. Unutuyoruz diyorum, çünkü bu hepimizin suçu. Hem bunu yapanların, hem de buna izin verenlerin suçudur bu olay.


Küfür, tribünün olmazsa olmazlarındandır, kimse inkar edemez. Ancak, edilen küfürün nereye gittiğine bir bakmak gerekir. Kaldı ki, bu olaylar bir tek Şeref Bey'de olmamaktadır. Bu ülkenin hemen her stadyumunda, rakip takım taraftarına, futbolcusuna, başkanına, vesairesine küfür ediliyor. Hem de en okkalısından!

Bazı arkadaşlarım diyorlar ki; Galatasaraylılara az bile! Evet, ben de hiç haz etmem Galatasaray'dan. Beşiktaş'ımın şampiyonluklarını masa başı işleri ile çalan, her türlü deşifre olduğu halde bunu hala utanmadan inkar eden Galatasaray'ı sevmem... Tek suçu, Ali Sami Yen stadyumu önündeki durakta otobüs bekleyen Mühendis Oktay'ı, 25-30 kişi toplanıp linç eden Galatasaray'ı sevmem, sevemem!


Ancak!


Bazı değerler vardır Türk futbolu için, korunmalıdır. Nasıl ki biz, Baba Hakkı için, Şeref Bey için, Süleyman Seba ve diğer büyüklerimiz için küfür edildiğini duymak istemezsek, Ali Sami Yen ve Metin Oktay için de aynı duyguları hissetmeliyiz. Bizim kültürümüzde ölünün arkasından konuşulmaz. Kaldı ki küfür, hiç olmamalı. Olmadı, yakışmadı.


Beşiktaş tribünü günden güne değişiyor, çehre değiştiriyor. Beşiktaşlıyı, Beşiktaşlı yapan, onu diğerlerinden farklı kılan değerler, bir bir unutulmaya yüz tutuyor. İşte esas tehlike bu. Çirkinliklere çirkinlikle karşılık vermek bizim adetimiz değildi. Maalesef öyle olmak üzere... Beşiktaş tribünü, kendine bir an önce gelmezse, ipin ucu kaçacak ve "diğerleri"nden bir farkımız kalmayacak.


Uyanın! Lütfen!

18 Şubat 2010 Perşembe

ALS İÇİN FUTBOL YAZALIM

Geliri ALS MNH Derneği'ne bağışlanacak bir kitap projesi.

Futbolu bilhassa Anadolu Futbolu'nu yazan bir çok blogger arkadaş var, düşündüm...

Hepsi olmasa da bir kısmıyla anlaşsak, kendi destekledikleri takımların dününü, bugününü, yarınını anlattıkları; neden Anadolu sorusunun cevabını sorgulayadıkları; genel manada da Anadolu futboluna değindikleri bir yazı yazsalar...

Şöyle yaklaşık 5'er sayfadan 50 blogger arkadaş destek verse bu harekete, hem bizim için şık bir anı olur hem de ALS derneği hatırlanmış olduğunu bilir, kimse için yapmıyorsak bile, ALS'den vefat eden değerli futbolcularımızın anısına bunu yapabiliriz, çok zor bir şey değil; diye düşünmekteyim ben, nacizane...





Proje ana hatlarıyla bir Anadolu futbol kitabı. Gazete arşivlerinden fotoğraf veya sayfaları da ekleyebilirsek, herkesin aşk ile bağlandığı takımını tanıttığı ve geliri de ALS MNH Derneği'ne bağışlanacak bir kitap.

"Neden ALS?", bilirsiniz futbolcular arasında çok meşhurdur ALS hastalığı, maalesef. Ve toplumun dikkatini ve bilincini bu hastalığa yöneltmek istedim. Madem bir kitap projesine girişeceğim dedim - ilk olarak aklıma kitap fikri gelmişti ALS kısmını sonradan düşündüm - ve bu kitaptan bir pay beklemiyorsam sırf insanlar daha geniş kitlelere ulaşsın diyorsam gelmesi muhtemel parayı bir yere bağışlarsak çok daha iyi bir iş yapmış oluruz diye düşündüm.

İstanbul'un yerel takımlarına da kapımız açıktır tabii...

17 Şubat 2010 Çarşamba

UNUTULMAZ ŞAMPİYONLUK MAÇI VE SERGEN YALÇIN

2002-2003 sezonu....


Yüzüncü yılını kutlayan Beşiktaş, şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerliyor, iki büyük rakibinden biri olan Fenerbahçe lige havlu atmış, UEFA kupasına gitmek için çırpınıyordu. Galatasaray ise, liderlik koltuğunda oturan Beşiktaş'ı amansız bir şekilde kovalamayı sürdürüyordu, rakibinin bu özel yılında.

Beşiktaş o yıl, daha önce Galatarasay'ı da şampiyon yapan Mircea Lucescu önderliğinde, Giunti, Ronaldo, Zago, Pancu, Sergen Yalçın ve İlhan Mansız gibi isimlerle adeta rakip tanımıyor, inanılmaz bir form grafiği eşliğinde, liderliğin sorumluluğunu üzerinde taşıyordu.


Ligin 33. haftası, şampiyonu tayin edecek olan dev maçın haftasıydı... Beşiktaş - Galatasaray!


Şampiyonluğa inanan Beşiktaşlıların, yeri göğü inlettiği İnönü'de ilk düdük çalıyordu... Haliyle, stresli başlayan maç, zaman zaman futbolcuların birbirleri ile dalaştığı görüntülere sahne oluyordu. İlk yarıda, İlhan Mansız, Tayfur ve Pancu'nun kaçırdığı net fırsatlar, saç baş yoldurtmuştu tribündeki taraftar ve ekran başında maçı izleyen tüm Beşiktaşlılara... Galatasaray, bu ataklara karşılık vererek, Beşiktaş kalesinde büyük tehlikeler yaratıyordu ilk yarının sonlarında. Karşılıklı olarak cömertçe harcanan pozisyonların ardından, hakem ilk yarının bittiğini ilan eden düdüğü çaldığında, iki takım, 0-0'lık eşitlikle gidiyordu soyunma odalarına.


İkinci yarı, yine benzer pozisyonlara sahne oldu iki takım adına da... Yine, özellikle İlhan Mansız ve Pancu ile etkili olan ''Karakartal'', bulduğu pozisyonları bir türlü gole çeviremiyor, Galatasaray kalesine toplu hücum yaptığı akınların dönüşündeki kontra ataklara engel olamayarak, kendi kalesinde de çok tehlikeli pozisyonlar yaşıyordu.


Son dakikalara girildiğinde heyecan iyice artmıştı. Beşiktaş tribünleri, beraberliğinde Beşiktaş'a yettiğini bilerek, kutlamalara başlamıştı. Halbuki, Galatasaray'ın atacağı bir gol, bütün o kutlamalara gölge düşürürdü... Ancak inanmıştı Beşiktaşlı. Gol yemeyecekti artık takımı...


Son beş dakikaya gelindiğinde, kutlama yapan Beşiktaş tribünleri, tehlikeli Galatasaray akınlarını izliyordu tedirgin bir ifade ile... Nitekim, Beşiktaş kalesinde yaşanan çok büyük bir tehlike kornere savuşturulmuş ve maçın bitimine iki dakika kala Galatasaray, korneri değerlendirmek üzere top yekün, Beşiktaş ceza sahası içine yerleşiyordu...


Korner kullanıldı... Ceza sahası içindeki dokuz Galatasaraylıdan hiçbiri topa kafa vuramayınca, Beşiktaş defansı topu uzaklaştırdı... Sergen Yalçın'ın önüne düşmüştü top... Sergen topla ilerlerken, önünde ona engel olabilecek yalnızca Bülent Korkmaz ve hemen arkasında Mondragon kalmıştı. Bu sırada, şimdilerde adı, Beşiktaşlılar için kötü anlamlar ifade eden Tümer Metin, Sergen'e yardıma koştu... İki taraftan Bülent'i sıkıştıran Sergen ve Tümer, Galatasaray kalesine doğru ilerliyordu... Sergen, topu, önü açık olan Tümer'e pasladı ve Galatasaray kalesine iyice yaklaştı. Tümer ise Sergen'e adeta ret edilemeyecek bir ikram sundu. Sergen, bu ikramı gerçi çevirmedi ve nihayet Beşiktaş, 88. dakikada aradığı golü buldu...


İnönü yıkılıyordu... Tribünlerdeki binlerce insan kendinden geçmişti. Ekran başındakiler ise, Ercan Taner'in, yıllar sonra hala hafızalardan silinmeyen o ünlü sözlerini dinliyordu televizyon başında...


"Sergen ve gooool! Gool! Sergen attı! Sergen attı şampiyonluk geldi! Sergen attı... Şampiyonluk geldi! Beşiktaş, Sergen'le şampiyonluğa koşuyor... Karakartal şampiyonluğa koşuyor... BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON!"






Yüzüncü yılını kutlayan Beşiktaş için bu maç, mutlu sondu... 85 puan toplayan Beşiktaş JK, şampiyondu.




İşte o unutulmaz anlar...


16 Şubat 2010 Salı

BEŞİKTAŞ - GALATASARAY DERBİSİ, BİLET FİYATLARI ÜZERİNE

ESKİ AÇIK: 75,00 TL
YENİ AÇIK: 75,00 TL
KAPALI ALT: 200,00 TL
KAPALI ÜST: 250,00 TL
NUMARALI KENAR: 225,00 TL
NUMARALI ORTA: 250,00 TL
VIP ALT A-F: 250,00 TL
VIP ALT B-E: 320,00 TL
VIP ALT C-D: 400,00 TL
VIP ÜST A-F: 450,00 TL
VIP ÜST B-E: 550,00 TL

Beşiktaşlıyı, fb'liler gibi elit, gs'lılar gibi aristokrat kesimden zanneden yönetime bir alkış göndermek isterim. Hangi başarıyı bekliyorsak Demirören yönetiminden? Daha taraftarlarını tanımıyorlar ki? Bu ülkede işçisi var, öğrencisi var bu sevdanın yoluna baş koyan. Hiç mi düşünmezsiniz? Üstelik takım ne durumdaki, en ucuz bileti 75 TL. yapmak gibi bir gafletin içine düştünüz? Takım bu denli kötü durumdayken ve desteğe ihtiyacı varken, bu fiyat politikası hangi akla hizmet Allah aşkına?









92-93 SEZONUNDA... İKİ TAKIM ŞAMPİYONLUK YOLUNDA...





92-93 sezonunu unutmadık... Aşağıda kronolojik olarak yer alan olaylar, 1993 yılının Mayıs ayında geçmektedir. Adı geçen kişi, kurum ve kuruluşlar tamamen gerçektir. Herhangi bir yorum katılmamış olunup yorum ve sorular en altta dile getirilecektir.





Mayıs’ın ilk günleri içinde ligin 26. haftası oynanmaktadır. Beşiktaş, Bursaspor’un cezası nedeniyle Ankara’da oynanan maçtan 3-0’lık galibiyetle dönerken ertesi gün Galatasaray Sarıyer’i 4-0’la geçer. Lider Galatasaray 58 puan ve +40 averaj, ikinci Beşiktaş ise 56 puan ve +39 averajdadır.


Maçlardan sonra Bursaspor – Beşiktaş maçını yöneten eski hakem, yeni yorumcu Erman Toroğlu maçın 0–0 berabere gittiği 17 inci dakikada, Bursaspor’un penaltıyla sonuçlanan ve Beşiktaş kalecisi Bako’nun kırmızı kart görmesi gereken pozisyonda, yardımcı hakemine uyarak Beşiktaş lehine verdiği ofsayt kararının hatalı olduğunu kabul eder. Kendisine ciddi bir tepki gelmez.

Bir sonraki hafta ligin en kritik dönemeçlerinden birisidir. Galatasaray, şampiyonluğun diğer adaylarından Kocaelispor’la deplasmanda 0–0 berabere kalırken puanını 59’a yükseltir ve 40 averajını korur. Kocaelispor ise 55 puanda kalır. Haftaya ikinci olarak başlayan Beşiktaş ise İnönü’de Fenerbahçe’yi 2–0 yenerek puanını 59’a çıkartır ve +41 averajla ligin yeni lideri olur.

Beşiktaş’ın kalan maçları, Kocaelispor deplasmanı, Galatasaray ve Gençlerbirliği, Galatasaray’ın kalan maçları ise Konyaspor, Beşiktaş ve Ankaragücü deplasmanıdır.

10 Mayıs’ta Galatasaray, Beşiktaş – Fenerbahçe maçının gece, kendi maçlarının ise gündüz oynanmasından dolayı federasyona çok kızgındır. Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat, kendi maçlarının Beşiktaş maçından önce oynanması sebebiyle rakiplerine büyük bir avantaj sağlandığını ve mağdur duruma düştüklerini açıklar.

Beşiktaş Yönetim Kurulu, Galatasaray ile yapılacak maç için doping kontrolü isteyeceklerini açıklar. Süleyman Seba, “Federasyona bu konuda yazılı olarak başvuracağız. Doping kontrolü uygulamasını mutlaka isteyeceğiz” şeklinde konuşur.

Ligin 28 inci haftasında liderlik yeniden el değiştirir. Ligden düşmesi kesinleşmiş Konyaspor, Vahap Beyaz’ın yönettiği maçta, bir de sahada 9 kişi kalınca Galatasaray’a 5–0 yenilmekten kurtulamaz. Beşiktaş ise Kocaelispor deplasmanında 2-0’lık galibiyetle dönmesine rağmen ikinci sıraya düşer. 62 puanlı her iki takımdan Galatasaray +45, Beşiktaş ise +43 averaja sahiptir.

Galatasaray, 5-0’lık skordan memnun değildir. Yöneticilerden Nejat Bingöl, 5-0'lık galibiyete rağmen Konyaspor'u teşvik primi almakla suçlar. Diğer yöneticiler de Kocaelispor Teknik Direktörü Güvenç Kurtar’ın, Beşiktaş maçı öncesi iki gün İstanbul’da kaldığını iddia ederler.

Gözler artık ligin 29 uncu haftasında oynanacak olan Galatasaray – Beşiktaş karşılaşmasına çevrilmiştir. Maçı Ahmet Çakar’ın yöneteceği açıklanır. Ve merakla beklenen derbi 1–1 berabere sonuçlanınca her şey ligin son haftasına kalır. Galatasaray bu maçta bir de penaltı kaçırır.

Son haftaya girilirken özellikle teşvik primi iddiaları çok artmıştır. İddialar özellikle Gençlerbirliği üzerinde yoğunlaşırken başkan İlhan Cavcav, “Mazimiz tertemiz, böyle bir şerefsizliği kimse yapmaz. Teşvik priminin tek adı vardır o da şike. Buna alet olan kulüpte yaşayamaz” açıklamasını yapar.

Ankaragücü Başkanı Emin Gök , “Teşvik primi almak bize yakışmaz. Bu olayı kınıyoruz. Galatasaray önünde futbolcularım onur mücadelesi verecekler” şeklinde konuşur.


25 Mayıs’ta Gençlerbirliği’nde büyük bir deprem yaşanır. Başkan Cavcav, Beşiktaş maçı öncesi ikinci kaleci Kazım ve Kemalettin’i, teknik direktöre saygısızlık etmeleri, Hayrettin’i ise seyircilere çirkin hareketler yapması sebebiyle kadro dışı bıraktığını açıklar. Takımın ilk kalecisi Goran’ın kırmızı kart cezası sebebiyle Beşiktaş maçında kale, üçüncü kaleci Levent’e kalmıştır.


Ertesi günü Adnan Polat, “Bu lekeyi temizlemeleri lazım” diyerek Beşiktaş’ı yaylım ateşine tutar ; “Şike ve teşvik primi kokuları alıyoruz. Bu lig şaibelidir. Beşiktaş şampiyon olursa lekeli bir şampiyonluk kazanmış olacak. Ben zaten bu saatten sonra böyle lekeli bir ligin şampiyonu olmak istemem. Beşiktaş şampiyon olursa bundan önceki şampiyonluklarına da gölge düşer, 6 şampiyonluğu da şüpheli hale gelir.

Birkaç gündür duyduklarım sebebiyle Türkiye’de futboldan nefret ettim. Kazım, Hayrettin ve Kemalettin komik nedenlerle kadro dışı kaldılar. Bu üç futbolcunun kadro dışı bırakılmasının kamuoyuna açıklanması gereken geçerli bir nedeni olması lazım. Bu adamlara birisi bir şey mi teklif etti? Bu adamlar birisiyle anlaşmaya mı girdi? Ne olduğunu bilmek istiyoruz.

Beşiktaş son beş yılda Gençlerbirliği’ni sadece bir kez yenebilmiş. Şimdi Beşiktaşlı futbolcular Gençlerbirliği’ne 8–10 gol atacaklarını söylüyorlar. Bunu neye güvenerek söylüyorlar? Gerçekten Beşiktaş çıkıp maçı 10–0 kazansa bile bir şaibe konuldu. Bunun üstüne bir çamur atıldı.

Galatasaraylı taraftarlardan yüzlerce telefon geliyor, sessiz kalmamamızı istiyorlar. Artık bu iş sporu aştı, biz Ankaragücü’nü 1–0 yenersek Beşiktaş’ın 3–0 kazanması gerekiyor. Bu şaibeler altında Beşiktaş şampiyon olacaksa bizim söyleyecek bir şeyimiz yok. Böyle bir kupayı kabul ediyorlarsa alsınlar, biz öyle kupa istemiyoruz. Neden Türk futbolu ilerlemiyor diye konuşmamamız lazım, olay ortada.

Galatasaray mertçe çıkar, futbolunu oynar. Kazanırsak kazanırız, kaybedersek kaybederiz. Hiç Galatasaray’la ilgili bir dedikodu duydunuz mu? Bizim Ankaragücü’ne karşı zaten belirli bir üstünlüğümüz var. Beşiktaş artık çok güç durumda. Maçı 8–0 kazansalar bile çamuru artık temizleyemezler. Beşiktaş Kulübü devamlı bir zan altında kalacak. Bunu temizlemeye güçleri de yok. Bu artık bir mikrop gibi herkesin kafasına yerleşti.”

Gençlerbirliği’nin futbolunu yakından izleyeceğiz. Birçok otoritenin de görüşlerini alacağız. Bakalım futbolcular gerçek futbollarını mı oynuyorlar? Karşı tarafın elinde top tüfek, bizim elimizde kılıç kalkan. Ama biz kararımızı verdik, gücümüzün yettiği kadar oynarız. Galip geliriz ya da gelemeyiz, ne olursa olsun fair-play her zaman kazanır. Kupayı alalım ya da almayalım benim şampiyon Galatasaray’dır.”

Futbol Federasyonu da, üç futbolcusunu kadro dışı bırakan ve takım kaptanına ağır para cezası veren İlhan Cavcav hakkında soruşturma dosyası açar. İlhan Cavcav ise bu kararı kendisinin değil İcra Komitesi’nin aldığını söyler.

Adnan Polat’a cevap ertesi gün Süleyman Seba’dan gelir;

“Adnan Polat’ın açıklamalarına yönetim kurulu olarak çok sinirlendik. O’nun seviyesine inmek istemiyorum. Bizim şampiyonluk şansımız Galatasaray kadardır, mühim olan dostlukların bozulmamasıdır. 90 yıllık Beşiktaş’a kimse dil uzatamaz. Beşiktaş şampiyonlukları hep bileğinin hakkıyla kazanmıştır.


Beşiktaş ve Galatasaray kulüplerinin berrak geçmişlerini hiç yaşamamış, okumamış ve öğrenmemiş bir kişinin hezeyanlarını ciddiye almak niyetinde değiliz.

Galatasaray’ın amacı çok bellidir, Beşiktaş – Gençlerbirliği maçını gündemde tutup, Ankaragücü – Galatasaray maçını kamuoyunun dikkatinden uzak tutmak. Bir süredir Beşiktaş’la ilgili polemikler üretip sorumsuz davranışlar sergileyen Adnan Polat, bu defa şanlı Beşiktaş tarihine dil uzatma cüretinde bulunmuştur. Bu hezeyanların ayrıntılarına girip O’nun seviyesine inmeyeceğimizi tekrarlarım.”

Bu açıklamaya yanıt veren Adnan Polat, fikirlerinde hiçbir değişikliğin olmadığını ve bu açıklamaların kendisini tatmin etmediğini söylerken Ankaragücü kalecisi Zalad yaptığı açıklamada kendisi hakkında çıkan dedikoduları değerlendirir ; “Yedi yıldır Türkiye’de profesyonel futbol oynuyorum. İcraatım ortada. Maç günü sahaya çıkıp en iyi şekilde topumu oynarım.”

Yönetici Mehmet Cansun, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne başvuracaklarını açıklayarak Gençlerbirliği futbolcularının maç gününe kadar takip edilmesini istediklerini söyler. Herhangi bir kanıt bulunması halinde Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulanacakları bilgisini veren Cansun, kadro dışı bırakılan 3 futbolcu ile İlhan Cavcav’ın banka hesapların kontrol edilmesi gerektiğini ifade eder.

Maçların oynanacağı gün Galatasaray Kulübü bir açıklama yaparak şampiyon olsalar da olmasalar da hem Gençlerbirliği hem de Beşiktaş’ı UEFA’ya şikayet edeceklerini açıklar. Yöneticiler, Avrupa basınında bile şike ve teşvik primi haberlerinin yer aldığını öne sürerek bu gazeteleri kanıt göstereceklerini ve şikayet dosyasının hazırlıklarına başladıklarını söylerler.

Türk futbol tarihinin tarihi günlerinden birisi olan 30 Mayıs 1993’de Beşiktaş, Gençlerbirliği’ni 3–1 yenerken ligin şampiyonu, Ankaragücü’nü 8–0 yenen Galatasaray’dır. Galatasaray daha maçın 6 ıncı dakikasında ilk golü bulurken hakem Ünsal Çimen bu golde önce auta giden topa korner kararı verir, arkadan da kornerden gelen topta Stumpf’un rakibine yaptığı faulü atlar.


Maç sonunda Beşiktaşlıların tüm öfkesi Adnan Polat üzerinde yoğunlaşır;

Ali ; “Bu kupa Adnan Polat’a yakışır. Galatasaray’a yakışmaz. Beşiktaş’a kimse dil uzatamaz.”

Rıza ; “8-0’lık skoru Ankaragücü’ne yakıştıramadım. Konyaspor’a 5 tane gol atan takımın Ankara’da 8 gol atması şaşırtıcı. Gençlerbirliği de çok iyi oynadı. Herhalde onlara da prim verdiler. Başta Adnan Polat olmak üzere Galatasaray’ı tebrik ediyoruz. Sezon boyunca bizimle uğraştılar.”

İhsan Kalkavan ; “Adnan Polat’a iki çift sözüm var. Yanlışlıkla 8 golü biz atsak, onlar da 3–1 galip gelselerdi neler söyleyecekti. Tarih hiçbir zaman kirli işleri gizleyemez. Şike paçalarından akıyor.”

Süleyman Seba ; “Şampiyon olmadığımız için hiç üzülmüyorum. Yeşil sahaların gerçek şampiyonu Beşiktaş’tır. Beni en çok üzen, Türk sporunun bu hale düşmesidir. Tarihimize dil uzatanlar şimdi ne diyecekler acaba? Kimin ne yaptığı ortada.”

Asbaşkan Recep Yazıcı ; “Türk futboluna teşvik primini Ergun Gürsoy, şikeyi ise Adnan Polat getirdi. Adnan Polat teneke kupayı istemediğini açıklamıştı. Acaba bu kupayı ne yapacak? Galatasaray yazdığı şike kitabının doktorasını Ankara’da yaptı. Kaleci Zalad’ın yediği goller şikenin en büyük kanıtıdır.”

Yönetici Yüksel Ülken ; “Beşiktaş’a atılmak istenen çamur Adnan Polat’ın üstünde kaldı. Polat bu lekeyi ömrü boyunca taşıyacak.”

Yönetici Metin Keçeli ; “Adnan Polat bizi UEFA’ya şikayet edecekmiş, biz de onları Türk kamuoyuna şikayet ediyoruz. Asıl şikeyi Galatasaray yapmıştır. Başkanımız Süleyman Seba bugüne kadar hep bizi susturdu. Bileğimizin hakkıyla şampiyonluklar kazandık. Ancak Galatasaray’ın Avrupa Kupalarında hakemlere verdiği dolarları kimse inkar edemez. Biz gerçek şampiyonuz.”

Adnan Polat ; “Gençlerbirliği onuru için oynadı. Haysiyet savaşı verdiler. Onları tebrik ediyoruz. Beşiktaşlı futbolcuların benim aleyhimde konuşmalarına çok üzüldüm. Oysa ben onları her zaman göklere çıkarmıştım, demek ki yanılmışım.”

Mehmet Cansun ; “İnanın her şey bizim bu işin üstüne gitmemizle değişti. Eğer biz konuşmasaydık, hakkımızı aramasaydık, Beşiktaş ile Gençlerbirliği’ni frenleyemezdik. Üstlerine gitmeydik kesinlikle şampiyon olamazdık.”

Ankaragücü ise 8-0’lık yenilgiden sonra yeni sezon için tepeden tırnağa yenileneceğini açıklarken Zalad, Sabotiç, Erhan, Hayrettin gibi 9 isimle sözleşme yenilenmeyeceği belirtilir...

Kaynak: Forza Beşiktaş Forumları

15 Şubat 2010 Pazartesi

TEPKİ..!

14 Şubat 2010 Pazar

Antep'in Ardından...

Oysa, ne ümitlerle gidilmişti Antep'e...

Geçen hafta takım, Gençlerbirliği'ne 4 atmış, özgüven tavan yapmıştı. Son yıllardaki istatistikler de, bu özgüveni destekler nitelikteydi. Beşiktaş, tam 7 yıldır, Antep'e, Antep'te kaybetmemişti. Son yıllarda, deplasman olmaktan çıkmıştı Antep.

Taraftar istemese de, kongre stresi de arkada bırakılmış, yeni (aslında süregelen) bir sayfa açılmıştı. Delgado'nun bu yıl takımda oynamayacağı kesinleşince, Tabata da kafa olarak rahatlamış görünüyordu. Gençlerbirliği maçında bu düşünceleri destekler nitelikte hareketleri, bir de şık golü vardı. İşte, bu denli pozitif gelişmeleri cebine koyarak gitmişti Beşiktaş, Gaziantep'e... 


Ancak bütün bunların, koca bir yalandan ibaret olduğu, başlama vuruşu ile gözler önüne serilmeye başlandı. Sanki maç, Kamil Ocak'ta değil, İnönü'deydi... Ve sanki beyaz formalılar Antep, kırmızı formalılar Beşiktaşlı futbolculardı. Antep, akın üstüne akın geliştiriyor, Beşiktaş'ın üzerine üzerine gelmekten hiç çekinmiyordu. Nitekim, istedikleri golü de erken dakikalarda buluverdiler Antepli futbolcular... Tüm bunlar olurken Beşiktaş formalı adamlar, durumun pek farkında değillerdi. Maçtan 1-2 gün önce  hesaplarına yatan, toplamda 5 milyon Euro'nun etkisi altına idiler sanki. Normal şartlarda para, futbolcularda doping etkisi yaratır değil mi? Bu kez öyle değildi durum. Beşiktaş forması giyen adamlar bu paranın varlığından rahatsız olmuş gibiydi...


Gollerinin dışında, Antep için söylenebilecek tek şey, maç boyunca sahanın hakimi olup, Beşiktaş'ı çaresiz duruma getirmesiydi. Buldukları iki gol dışında, Beşiktaş kale direğinden dönen iki top, ve Rüştü'nün üstün çabaları olmasa ağlarla buluşması işten bile olmayan üç top daha vardı. Melekler, Beşiktaş'ı korumuyor olsa, takım o akşam, o sahadan beş ya da altı gol yeyip dönebilirdi.

Peki sorun neydi?

Beyin jimnastiği yapalım...

- Beşiktaş, Gençlerbirliği maçında iyi futbol oynamamıştı aslında. Atılan dört gol, sadece gözünü boyamıştı insanların.

- Gençlerbirliği maçında, Beşiktaş tribünleri, tepki vermek yerine, gelen dört gol sayesinde tribünde halay çekmeyi ve bir sonraki hafta karşılaşacağı Galatasaray'a küfür etmeyi tercih etmişti.

- Geçtiğimiz hafta içinde anjiyo olan Mustafa Denizli, doktorların "dinlen" tavsiyesine uymayıp, takımın başına beklenenden çok daha erken döndü. Ancak pek mecali olmadığından, maçta da kulübeden pek çıkamayıp, ağrıları ile mücadele etti.

- Denizli'nin bu hali, sahadaki futbolcuya yansıdı. Takımı ateşleyemeyen Denizli, saha içinde de takımı ateşleyecek birini bulamayınca, kötü sonuç kaçınılmaz oldu. 


Aslında sonuçtan çok, koskoca Beşiktaş'ın, doksan dakika boyunca saha içinde ne yaptığı sorusu daha da önem kazandı maçın ardından. Geçen yılın çifte kupalı şampiyonundan eser yoktu. Tam anlamıyla bir yokluk ve ruhsuzluk durumu etkindi takım üzerinde. Bunların nedenlerinin acilen bulunup, çözüme kavuşturulması gerekiyor. Aksi takdirde Beşiktaş'ı çok daha kötü günler bekliyor olabilir.


Gelecek hafta Galatasaray karşısında, çok ciddi bir sınav verilecek. Alınacak olağan bir kötü netice, Mustafa Denizli'nin, Beşiktaş kariyerine son verebilir. Kovulur demiyorum, ancak muhtemelen sağlık problemlerini gerekçe göstererek istifasını sunacaktır hoca.


Gelecek günler, neleri getirecek, bekleyip görelim.

12 Şubat 2010 Cuma

Gaziantepsor Karşısına Çıkacak Muhtemel Kadro


Rüştü
Ekrem
İbrahim Toraman
Sivok
İbrahim Üzülmez
Ernst
Fink
Tabata
Tello
Nihat
Bobo


Tello ve Nihat'ın, yine, yeniden ilk onbir içinde oluşu sürpriz değil. Mustafa Denizli ile bu ikili arasında sonsuz bir kredi alışverişi var. Geçen haftaki Gençlerbirliği maçında oyunun akışını tamamı ile değiştiren Yusuf ve Holosko, yine onbirde olmayacak gibi. Gibi diyorum, muhtemel onbir bu çünkü. Bu arada, bir şey daha net olarak anlaşıldı ki, Beşiktaş kalesi, daha iyisi gelene kadar Rüştü'ye emanet edilmeli. Yaşından, reflekslerinin artık zayıfladığından söz edenler hatırı sayılır çoğunlukta. Ancak ben bu yorumları yapanlara 100% katılamıyorum. Bugün, Van Der Sar da 38 yaşında ve Manchester United kalesini koruyor. Bir karşılaştırma yapacak olursak, Türkiye'de de Rüştü'den daha iyisini bulabilir misiniz? O da Türkiye'nin Van Der Sar'ı bana göre. Volkan Demirel demeyin sakın. Volkan'ın, Rüştü'den daha iyi olduğuna katılmam mümkün değil. Evet Volkan da iyi bir kaleci denebilir, ancak özellikleri itibarı ile Rüştü ile Volkan farklı tipte kalecilerdir diyebiliriz.

Neyse...

Şu notları da aktarmak istiyorum;

Beşiktaş ile Gaziantep, yarın 48. lig maçlarına çıkacaklar. Geride kalan 47 maçın 24'ünü Beşiktaş, 9'unu Antep kazanırken, 14 karşılaşma ise berabere bitti.

Önemli bir not daha;

Beşiktaş, Antep deplasmanında 7 yıldır mağlubiyet yüzü görmedi. En son 2001-2002 sezonunda rakibine 1-0 yenilen Beşiktaş, bu maçtan sonra hiç deplasman mağlubiyeti yaşamadı.

Bu serinin bozulmaması en büyük temennim. İyi bir çıkış yakalayan takım, bu maçta da sahadan 3 puanla ayrılacaktır diye tahmin ediyorum.

11 Şubat 2010 Perşembe

YETMEZ DEMİRÖREN, YETMEZ..!




80'ler ile başlayalım.

Bir Beşiktaş düşünün...

İtibarı ülke çapında yaygın, başkanı, taraflı tarafsız herkesten saygı gören bir beyefendi, taraftarı dünya çapında ün yapmış bir Beşiktaş...

Bir Beşiktaş düşünün...

Rakiplerinin masa başı oyunları ile şampiyonluklar kaybetse de, o yollara asla ama asla başvurmayan, 'Beşiktaşlı Duruşu' diye bir tabirin, literatüre girmesini sağlayan bir oluşum, bir etik değer.

Şimdi 2000'li yıllara gelelim.


Bir Beşiktaş düşünün...

İtibarı, o eski günlerini mumla arayan bir Beşiktaş...

 Ve bir Beşiktaş başkanı düşünün...

6 yılda 70'e yakın transfer yapıp, bunlardan yalnızca 3 ya da 4 tanesinden kar edebilmiş, 6 yılda dünyaca ünlü isimleri dahil Beşiktaş'ın teknik patronu yapabilmesine karşın, bunları neredeyse taşla, sopayla kovalayıp, üzerine milyon Euro'lar ödemek zorunda kalan bir başkan. Kaybedilen bir maçın sonrasında, duygularına hakim olamayarak PAF takımla çıkmayı kafasına koyan, tehditler savuran, ancak iki gün içinde sözünü yiyen bir başkan.

Bir başkan düşünün...

Takımın aldığı kupayı, Beşiktaşlılardan önce Galatasaraylılara götüren bir başkan. Sportif başarı anlayışı, 6 yılda 1 şampiyonluk ve Türkiye Kupalarından öteye gidemeyen bir başkan.

Bir başkan düşünün...

"Beşiktaş'ın gerçek sahibi, 22.000 kongre üyesidir" diyen bir başkan düşünün. Yeter mi? Yetmez...

Ve kongre üyelerini düşünün...

Demirören'in bunca icraatsizliğine karşın, kongre günü geldiğinde, kendisini yeniden başkan seçen kongre üyelerinini düşünün. Kongre günü geldiğinde, Demirören'in rakibine, sırf babasının siyasi kimliği yüzünden oy vermeyen, kaldı ki, yine sırf bu siyasi yaftalama yüzünden, Demirören çilesini tam üç yıl daha, milyonlarca Beşiktaş taraftarının çekmesini sağlayan, o oy atan elleri düşünün.

Demirören'e oy veren kongre üyelerinedir sözüm...

Beşiktaş'ın geleceğini ipotek altına almayı kafasına koymuş bu "Geniş Aile", sizler sayesinde üç yıl daha kazandı. Beşiktaş JK'nın, Beşiktaş Demirören JK olma süreci, sayenizde hız kazandı, bayanlar, baylar.

Beşiktaş'ın daha da kötüye gitmesi durumunda, hedef tahtasında sizler olacaksınız, burası kesin. İşte o zaman kongrenin yapıldığı salonda, "Yetmez Demirören, Yetmez!" diye bağıran sizler, nostaljik şarkılar dinler gibi üzülecek misiniz bakalım, o eski, "Halkın Takımı" Beşiktaşınıza...

Halkın Takımı kalmak dileğiyle... Bu zor süreçte, sonsuz başarılar Beşiktaşım!