25 Nisan 2010 Pazar

SEZON SONUNDA GÖRÜŞMEK ÜZERE

Dikkatinizi çekmiştir. Bir süredir yazmıyorum. Sezon sonuna kadar yazmama kararı aldım. Sezon bittiğinde, genel bir değerlendirme yazısı ile geri döneceğim. Görüşmek üzere!

6 Nisan 2010 Salı

TARİHE TANIKLIK ETMEK PAHA BİÇİLEMEZ!

Sky Sports UK... Barcelona - Arsenal maçı devre arası... Master Card reklamı... Başrolde Beşiktaş Kapalı...!! :)








http://gelgidersin.blogspot.com 'dan alıntıdır.

4 Nisan 2010 Pazar

BURSANKARA = ÇİN MALI ÇARŞI




Ankara, benim ilk, orta ve lise yıllarımı geçirdiğim şehirdir. Çok anım vardır Ankara'da. Hayatımda gittiğim ilk Beşiktaş maçı Ankara'daydı mesela. Başbakanlık Kupası maçıydı, Trabzon'la. Yanılmıyorsam 3-1 kazanmış ve kupayı kaldırmıştık. O yüzden çok fazla gitmişimdir 19 Mayıs'a. Hatta Ankaragücü'nün 2-3 maçına da gitmişliğim vardır lise yıllarında. Akıl başa otururken, "bu Gecekondu da neymiş acep?" deyip merakla gidilen maçlar...


İşte o yıllarda çözdüm Gecekondu'yu. Yıllar yılı, içlerinde besledikleri Beşiktaş düşmanlıklarına tanık oldum... Ve bugüne kadar, bu tavırlarında herhangi bir değişim gerçekleşmedi. Hatta son yıllarda, Bursa tribünü ile kurdukları ittifak sayesinde, kinleri daha da büyüdü.


Cuma akşamı oynanan Ankaragücü - Beşiktaş maçı, sanıyorum hafızalardan uzun süre silinmeyecek. Ankaragücü tribünlerinin, bugüne kadar zaten Çarşı'dan esinlendikleri besteler ile renklendirmeye çalıştıkları tribün, Bursa'nın, yine Çarşı'dan esinlenilen besteleri ile harmanlanınca, ortaya inanılmaz bir görüntü çıktı. Beşiktaş'ın, şampiyonluk yolundaki rakiplerinden biri olan Bursa'nın lehine durmadan tezahürat yapan Ankara tribünleri, maçın sonlarında artık işini suyunu çıkarıp şöyle bir nida attılar;


"Oooley oley oley oley, şampiyooon Bursaaa..."


Efendim? Nasıl yani?


Yok yok maç Bursa'da değildi. Hatta maç Bursa - Beşiktaş maçı da değildi. Yer, Ankara'ydı. Ankara tribünlerinde, Bursa lehine haykırıyordu insanlar.


Şaşırdım kaldım...


Bir taraftar, nasıl olur da bir başka takım için şampiyon nidaları atabilirdi ki? Ankara bunu yaptı işte. Üstelik bizim bestelerimiz ile!


Yazının başlarında dedim ya, ben yıllar önce çözdüm Gecekondu'yu... Yıllar önce paşa emri ile birinci lige çıkarılan Ankaragücü'nün, kendinden kilometrelerce uzaktaki üvey kardeşi için tezahürat yapan, tribün kimliğini bulamamış, garip bir oluşumu Gecekondu.


Bu garip hikayenin sonucu olarak, dünyaya gelen nur topu gibi bir kardeşlik oldu...


BursAnkara! Yani, Çin malı çArşı...

2 Nisan 2010 Cuma

YİNE... YENİDEN... LA VITTORIA SARA NOSTRA!

Ankaragücü 0-0 Beşiktaş


Beşiktaş'ta "yaratıcı oyuncu" öbeğinin tamamı sakat statüsüne girince, bu skor kaçınılmaz oldu. Mega defansif bir kadro ile Ankaragücü karşısına çıkan Beşiktaş, haliyle pozisyon bulmakta zorlandı karşı kalede. Maçın neredeyse tamamını, Ankaragücü'nün tecrübeli Avrupalıları ile geliştirdiği pozisyonları savurmakla geçirdik. Rüştü yine günündeydi Tanrı'ya şükür. Son dakikalarda, Bobo'nun direkten dönen topu ise büyük şanssızlıktı.


Takımda öne çıkan, sivrilen bir oyuncu bulmak zor. İsim veremiyorum. Ancak, İbrahim Kaş'a bu noktada değinebiliriz. Artık yazmalı bunu, görünen köy kılavuz istemez. Kaş, Beşiktaş'ın topçusu değil, olamaz da. Bir defans oyuncusunun bu kadar dağınık olmaya hakkı yok. Maç içinde yaptığı kritik müdahaleler yok mu? Var tabii.. Görmezden gelmiyorum. Lakin, performansını genel anlamda değerlendirecek olursak, bu maçta yaptığı o müdahaleler, sezon başından beri yaptığı hataları örtmeye yetmez. Örtmek için arka arkaya 10 maç falan 100%'lük pozisyonu engellemesi lazım.


Neyse, velhasıl kelam, bu beraberlik, bize çok şey de kaybettirebilir, şampiyonluğu da getirebilir. Gün itibarı ile bilmiyoruz. Rakiplerin puan kaybetmesini bekleyeceğiz normal olarak. Ben inanıyorum ki, bu takım Trabzon ve Fenerbahçe maçlarından alnının akıyla çıkabilir. Tek şartla...


İnanırsa! Savaşırsa!


Ankaragücü maçındaki gibi sahada dolanırsak, inanmazsak, savaşmazsak, şans da yardım etmez bize.


Biz inandık... Siz de inanın...


La Vittoria Sara Nostra!






Dipnot: Ankaragücü seyircisinin hırsızlığı ve ne kadar boş bir tribün olduğu konusu, bir sonraki yazıda...